20 Mart 2012 Salı

Osman Şengezer

12 çayı için kapıyı çaldım... Sıcacık bir sohbet yanında baktım ki çaylar yapılmış, kurabiyeler hazırlanmış... Hayır demedim tabii. Yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini, yaşadıklarını anlat dediğinizi duyar gibiyim. Öyle her şeyi anlatacak değilim tabii,  kendime de birşeyler saklayacağım. Ama Leopar mayosuyla fotoğraf çekimi yapmak isteyip de fotoğraf çekiminde usta olmayışımdan, yapamadığımı bilmenizde sakınca yok. Vazgeçmedim... Yapılacaklar arasında yerini aldı, bilesiniz. Kapıyı çalıp, içeri girmiştik değil mi... Eee konuya da girelim artık. Kapıdan girer girmez hisettirdiği pozitif enerji beni uzun süre idare eder dediğim çok başarılı bir isim; Osman Şengezer karşınızda.

¾     Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde bu işe başlamak bir avantaj mıydı?

¾     Kesinlikle büyük bir şanstı. Tiyatronun kalbi Ankara’daydı. Ankara seyircisi entellektüel bir seyirciydi. Tiyatro, opera ve bale nedir bilirdi. Ankara seyircisin beğendiği bir oyunun sırtı yere gelmezdi.

¾     Dekor ve kostüm tasarımı nasıl başlar?

¾     Önce tekst okunur ve yazarının kim olduğuna bakılır. Yazarın oyunu hayatının hangi devrinde yazmış olduğu çok önemlidir. Oyun hangi dönemi anlatıyorsa buna kendi yorumunu ve düşüncelerini katarak o tarihin içinden alıp yeniden yoğurursun. Malzemeye kendi yorumunu kattığın zaman sanat yapıyor olursun.

¾     Biz seyirciler oyuncuları ve ünlü yönetmenleri tanırız. Oyunların dekoratörlerini, tasarımcılarını tanımıyor olmamızı neye bağlıyorsunuz?

¾     Perde açılmaya başladığı anda arada bir ışık parçası görürsün ve yorum yapmaya başlarsın. Oyun ile ilgili düşünmeye başlarsın. Dekoratör kendi varlığını dekoruyla ve kostümüyle gösteriyor. Perde açıldığı anda dekoratör sahnede ve oyun boyunca da hep sahnede kalıyor.


¾     Dekor ve kostümleri tasarlarken tamamen özgür müydünüz?

¾     Her zaman özgürdüm. Sadece bütçe konusunda kısıtlı olduğumuz zamanlar oldu ama yine de sanat anlamında bir müdehale olmadı.

¾     Dekor ve kostüm eskizi hazırlamak arasında farklılık var mı?

¾     Yalnız teknik farklılık vardır. Görgü, bilgi, yorum, çağdaşlık ve dünyada neler olup bitiyorsa dekora ne düşünüyorsan kostüme de aynısını düşünüyorsun.

¾     En son Almelek Sanat Galerisinde “Evler” konulu bir sergi açtınız. Resim konusunda dekor kadar iddalı mısınız?

¾     Dekorda çok iddalıydım. Hatta bu işin en ukalası bendim. Ama resmi kendim için yapıyorum. Dekor ve kostüm için kitaplar yazdım. Seyirciyi eğitmenin yanında gazetecileri, eleştirmenleri eğittik. Bizim devrimiz zor bir devirdi ama bizden sonraki nesil, hazır eleştirmenler ve seyirciyle karşılaştılar.

¾     “Vay be ben neler yapmışım?” dediğiniz zamanlar oluyor mu?

¾     Bazen inanmıyorum. Ben bunları nasıl yapmışım, şimdi olsa yapamam diyorum.

¾     “Evler” serginizin açılışında dostlarınızla aranızdaki iletişime hayran kaldım. Bu dostlukları nasıl biriktirdiniz?

¾     Bizim dönemimiz yokluktan var etmeye çalıştığımız bir dönemdi. Aynı zorlukları paylaşmak bizleri birbirimize bağladı.

¾     50 yıl bu işle uğraştınız, pişmanlıklarınız var mı?

¾     Emekli olduğum gün pişman oldum. Evlenmedim ve çocuğum yok. Ben; bir meslekte başarılı olmak istiyorsan onu yaşam biçimi haline getirmen gerektiğini, düşünüyorum. Emekliliğe kendimi hiç hazırlamamıştım. Ama daha hazırlıklı emekli olmak isterdim.

¾     Türkiye’de dekor ve kostüm tasarımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

¾     Çok beğeniyorum. Bizim kuşak kadar kendilerini paralamıyorlar ama çok başarılı işler çıktığını düşünüyorum. 



            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder