Babamın Oğlu oyunuyla babasının iş, aşk ve öğrencilik hayatına dair ne varsa hiç abartmadan, olduğu gibi sahneye koyan Alper ve hikayenin kahramanı baba Fikret Kul ile keyifli bir sohbet ettik.
Alper Kul ile buluşacağımız restorana girdiğimizde bir de ne görelim. Hikayenin baş kahramanı Fikret Kul yani Alper'in babası da röportaj için bizi bekliyor. Keyifli bir sohbet olacağı kesindi artık. Bir ara Fikret amcanın sohbetine kendimizi öyle kaptırdık ki Alper'i unuttuk. Herşeyi yaşayan adam Fikret Kul cap-canlı yanımızdaydı. Oyunu izlerken şüpheye düşmüştük. Acaba anlatılan her şey doğru muydu? Eğer oyunu izlemeye giderseniz böyle şüpheleri kafanızdan atın. Çünkü biz daha sohbetin başında anladık ki oyunda anlatılan anılar da Türkiye de gerçek.
Alper Kul: Bu oyun komedi aslında. Oyunun komik kısmı, babam 18 yaşına geldiğinde Trabzon’un Faroz İlçesi'nden milli olmak için İstanbul’a geneleve geliyor ve akabindeki tüm hayatı boyunca kadın-erkek ilişkisiyle ilgili çözebildiğini zannettiği konuları oğluna aktarıyor. Bir baba ve oğlun iki kuşaklı yaşanmış kadın-erkek ilişkisindeki sıkıntıları anlatan bir oyun.
Farklı bir açıdan baktığımız zaman da 1965 yılında babam İstanbul’a geliyor. Türkiye’de 1965’ten 2010'a kadar 45 yıllık süreç içerisinde fark ettirilmeden üç kez rejim değişikliğine şahit oluyoruz. Hallice bir demokrasi sonrasında cunta rejimi ve son olarak ılımlı İslam diye bir rejim. Rejim de kendi yaşam biçimini insanlara dikte eder. Aile yapısına müdehale eder. Mesela Müslüman bir ülke oluşturmak istiyorsan, önce Müslüman aile oluşturman gerekir. O yüzden 45 yıl içerisinde üç kere aile yapısı değiştiğinden, bir sürü değer yargısı tepetaklak olmuştur. Artık iki yılda bir jenerasyonlar değişebiliyor.
Babamın oyundaki tekstte de bahsettiği gibi, “Ben 1968’de Fındıkzade'de bir kızın elini tutabilmek için iki ay peşinde gezdiğimi bilirim. Şimdi Facebook’a gir, iki günde birini bulamazsan salaksın” diyor. “Nasıl oldu da 40 yıl içerisinde kadın-erkek ilişkisi, aile ilişkisi bu hali aldı, ben anlamadım” diye devam ediyor. “Sana aşk desem, bilmem Google’dan araştırıp bulabilir misin? Ama bizim zamanımızda bize sorsan, 'Dünyaları yakarız' derdik” saptamasında bulunuyor.
Fikret Kul: Bizim zamanımızda, “Ona bakma, o Ahmet’in kızı. Buna bakma, Mehmet’in kızı, ayıp olur” der, bizi baskı altına alırlardı. Biz kızlara bakamıyorduk. Kızlara bakamayınca kızlar da bize bakamıyordu. En önemlisi, şu anda bizim Alayoğlu Sokak'ta dört tane Nimet var, 60 yaşın üstünde, hiç evlenmemişler, bekarlar. Orada bulamayınca ister istemez 17-18 yaşında kalktık İstanbul’a geldik. Bize hep, “İstanbul’un kızları kolay kızlar” dediler. Baktım, dolandım dolandım hiçbiri kolay kız değil. Alper de anlatıyor oyunda, genelevde dayak yediğimi. Ne yapayım, bir ümitle geldim İstanbul’a, iki üç gün dolaştım, hiç kolay kız yok. Dedim ki, “Nerede bunlar?”, onlar da bana, “Genelevde” dediler. Sonra orada dayak yedim, onu da Alper anlatıyor.
Farklı bir açıdan baktığımız zaman da 1965 yılında babam İstanbul’a geliyor. Türkiye’de 1965’ten 2010'a kadar 45 yıllık süreç içerisinde fark ettirilmeden üç kez rejim değişikliğine şahit oluyoruz. Hallice bir demokrasi sonrasında cunta rejimi ve son olarak ılımlı İslam diye bir rejim. Rejim de kendi yaşam biçimini insanlara dikte eder. Aile yapısına müdehale eder. Mesela Müslüman bir ülke oluşturmak istiyorsan, önce Müslüman aile oluşturman gerekir. O yüzden 45 yıl içerisinde üç kere aile yapısı değiştiğinden, bir sürü değer yargısı tepetaklak olmuştur. Artık iki yılda bir jenerasyonlar değişebiliyor.
Babamın oyundaki tekstte de bahsettiği gibi, “Ben 1968’de Fındıkzade'de bir kızın elini tutabilmek için iki ay peşinde gezdiğimi bilirim. Şimdi Facebook’a gir, iki günde birini bulamazsan salaksın” diyor. “Nasıl oldu da 40 yıl içerisinde kadın-erkek ilişkisi, aile ilişkisi bu hali aldı, ben anlamadım” diye devam ediyor. “Sana aşk desem, bilmem Google’dan araştırıp bulabilir misin? Ama bizim zamanımızda bize sorsan, 'Dünyaları yakarız' derdik” saptamasında bulunuyor.
Fikret Kul: Bizim zamanımızda, “Ona bakma, o Ahmet’in kızı. Buna bakma, Mehmet’in kızı, ayıp olur” der, bizi baskı altına alırlardı. Biz kızlara bakamıyorduk. Kızlara bakamayınca kızlar da bize bakamıyordu. En önemlisi, şu anda bizim Alayoğlu Sokak'ta dört tane Nimet var, 60 yaşın üstünde, hiç evlenmemişler, bekarlar. Orada bulamayınca ister istemez 17-18 yaşında kalktık İstanbul’a geldik. Bize hep, “İstanbul’un kızları kolay kızlar” dediler. Baktım, dolandım dolandım hiçbiri kolay kız değil. Alper de anlatıyor oyunda, genelevde dayak yediğimi. Ne yapayım, bir ümitle geldim İstanbul’a, iki üç gün dolaştım, hiç kolay kız yok. Dedim ki, “Nerede bunlar?”, onlar da bana, “Genelevde” dediler. Sonra orada dayak yedim, onu da Alper anlatıyor.
- Babamın Oğlu stand up mı, yoksa modern bir meddahlık mı?
Alper Kul: Modern meddahlık diyemem. Bu tek kişilik bir tiyatro oyunudur. Diyalektik bir gelişimi ve bir önermesi var. Bir önermenin desteklediği bi hikaye. O yüzden tek kişilik tiyatro oyunu diyebiliriz.
- Oyunda babanız başta olmak üzere birçok karakteri canlandırıyorsunuz ve biz bu karakterlerin hepsini hissedebiliyoruz. Bunun sırrı ne?
- Oyunda babanız başta olmak üzere birçok karakteri canlandırıyorsunuz ve biz bu karakterlerin hepsini hissedebiliyoruz. Bunun sırrı ne?
Alper Kul: Ben karakterleri taklit ederken kendimi çok iyi hissediyorum. Babam her oyuna geliyor ve her oyun sonrasında benim yaptığım karakterlerden bazıları için, “O Tuluğ Ali, Beşikdüzü, sen onu Vakfıkebir şivesiyle konuştun. Öbürü Salih,‘e’leri şöyle der” diyor. İyi ama bana ne, hepsi Karadenizli.
Fikret Kul: Bizim Karadenizliler'de lehçe bir kilometrede bir değişir. Vakfıkebir tarafında “d”lere ve “t”lere vurgu yaparlar. Değirmendere tarafında da “ç”lere, “c”lere vurgu yaparlar. Alper Vakfıkebirliler'i anlatırken “c” ile anlatıyor mecburen, ben de düzeltmek zorunda kalıyorum.
Fikret Kul: Bizim Karadenizliler'de lehçe bir kilometrede bir değişir. Vakfıkebir tarafında “d”lere ve “t”lere vurgu yaparlar. Değirmendere tarafında da “ç”lere, “c”lere vurgu yaparlar. Alper Vakfıkebirliler'i anlatırken “c” ile anlatıyor mecburen, ben de düzeltmek zorunda kalıyorum.
- Tek başına sahnede olmak sıkıcı değil mi?
Alper Kul: Hiç sıkıcı değil. Her oyuna babam geliyor zaten. Bir oyunda İclal Aydın sordu, “Baban olsa ne yapar” dedi. “Burada zaten” dedim, kalktı, selamladı herkesi.
Alper Kul: Hiç sıkıcı değil. Her oyuna babam geliyor zaten. Bir oyunda İclal Aydın sordu, “Baban olsa ne yapar” dedi. “Burada zaten” dedim, kalktı, selamladı herkesi.
- Oyunda Türkiye’nin yakın tarihi de izleniyor. Siz nasıl görüyorsunuz yakın tarihimizi?
Alper Kul: Düşündüğüm her şeyi oyunda söylüyorum aslında. Türkiye çok çabuk değişen bir ülke, gelişen demiyorum. Türkiye’de insanları birtakım değer yargılarına alıştırabiliyorsun. Din ile ilgili olabilir, namus ile ilgili olabilir. Garip bir şekilde kabul edip uygulanabiliyor. Beş yıl içerisinde portakalcılık diye bir şey çıkar ve çok iyi bir PR desteğin olursa, ülkeyi portakalcılıkla ilgili bölebilirsin. Her şeye çok çabuk alışıyoruz, değerlerimizden vazgeçiyoruz.
Fikret Kul: Hiçbir şeyi kendimiz yapamıyoruz. En akıllımız bile başkalarının baskısıyla hareket ediyor.
- Oyuncu olmaya karar verdiğinizde aileniz bunu nasıl karşıladı?
Fikret Kul: Ben kesinlikle oyuncu olmasını istemedim. Alper, Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ne gittiğinde annesi, “Eyvah! Zavallı çocuğum gidip komiklik yaparak para kazanacak. Herif, sen Alper’i ne yap et kandır, oyuncu olmasın” dedi. Ben de Alper’i götürdüm otobüsçü yaptım. Kaçtı, kargocu yaptım. Oradan da kaçınca, “Hanım, bırakalım, ne yaparsa yapsın” dedim. Biz onu hiç kabullenemedik ama tiyatrocu oldu sonunda. Ben oğlum gay olacak diye zamanında çok korktum. Sürekli Alper’i takip ettim, hiç başını boş bırakmadım. Film çekimi için benden izin istediğinde, “Bu çocuk izin istediğine göre kesin gay rolüdür” dedim. Ama değilmiş. Benim en büyük korkum gay olma ihtimaliyle birlikte gay rolü oynamasıydı.
Alper Kul: Babam sonunda homofobiyi kırdı.
- Mücadelenize rağmen artık, “Oğlum iyi ki tiyatrocu olmuş” diyor musunuz?
Fikret Kul: Eskiden, “Fikret’in oğlu Alper” derlerdi. Şimdi, “Alper’in babası Fikret” diyorlar. Çok gurur duyuyorum oğlumla.
Alper Kul: Babam sonunda homofobiyi kırdı.
- Mücadelenize rağmen artık, “Oğlum iyi ki tiyatrocu olmuş” diyor musunuz?
Fikret Kul: Eskiden, “Fikret’in oğlu Alper” derlerdi. Şimdi, “Alper’in babası Fikret” diyorlar. Çok gurur duyuyorum oğlumla.
- Aile baskısı sonucunda oyunculukta kurallarım var dediğiniz oldu mu?
Alper Kul: Hiçbir kuralım olmadı. Şu anda babamın geldiği noktayı söyleyeyim, gay rolü kendisine gelse oynar.
Fikret Kul: Yok kızım, hiç kuralı yok. O zamanlar öyleydi ama ben bile oynarım artık gay rolü.
Fikret Kul: Yok kızım, hiç kuralı yok. O zamanlar öyleydi ama ben bile oynarım artık gay rolü.
Casinos Near Casinos Near Casinos Near Casinos Near Me - Mapyro
YanıtlaSilFind Casinos Near Me in New Jersey, the United 평택 출장샵 States and 충주 출장마사지 find 남원 출장샵 the 영주 출장안마 best casino to your liking. 오산 출장안마