Her sayısını okuduğumuzda bir sonraki sayıda ne yapacaklar diye merakla beklediğimiz 46 dergisinin bir parçası olan Fethi Karaduman ile keyifle sohbet ettik (ben keyif aldım siz de alırsınız umarım). Kendisini anlatmayı pek sevmiyor ama fotoğraftan konuşmaya başlayınca 60’lık kaset bitiriyor…
Fotoğrafçılara en çok sorulan soru; “Sizin fotoğrafınızı kim çeksin istersiniz?” Ben bu soruyu sormayıp Fethi Karaduman’ı kendi stüdyosunda kendi makinesiyle çekmek istedim. Sağolsun kendini benim yeteneksiz ellerime teslim etti.
Veee işleriyle, sohbetiyle güzel adam Fethi Karaduman.
¾ 46’nın gizli kahramanı olarak tanıyoruz seni. Hakkında çok fazla bilgi sahibi değiliz, kimdir Fethi Karaduman?
¾ Çok yönlü bir karakterim olduğunu söyleyebilirim. Bir sabah 50 yaşında bir adam gibi, bir sabah 16 yaşındaki bir çocuk gibi uyanabiliyorum ve bütün günüm öyle geçiyor. Bu durum işlerime de yansıyor tabi. Çevremden aldığım geri dönüşler de dürüst, güvenilir, yaratıcı ve hiperaktif oluşum.
¾ Fotoğrafa ilgin nasıl başladı?
¾ Ben aslında memurdum... Çocukluğumdan beri karakalem ağırlıklı resim çiziyorum. Bir arkadaşım elinde ikinci el bir fotoğraf makinesi olduğunu ve o makineyi bana satmak istediğini söyledi. Benim de fotoğrafla alakam olmadığı için o makineyi istemedim. Hatta fotoğraftan nefret ediyordum o zamanlar. Fotoğraf çekmek bana çok basit geliyordu. Arkadaşım zorla o makineyi bana verdi. İki makara film aldım ve iki tane 36 lık makarayı bitirdikten sonra fotoğraflar geldi. Farkında olmadan kurgusal fotoğraflar çekmişim. Karakalem ne çiziyorsam onların fotoğrafını çekeyim dedim ve arkadaşımla hiçbir tekknik bilmeden evde ışık ayarlayıp fotoğraflar çektim. Çektiğim fotoğrafları görenler çok beğenince ben de “demek ki oluyormuş” deyip zevk almaya başladım.
¾ Arkadaşın o makineyi neden ısrarla sana vermek istedi?
¾ Çizim yeteneğimi biliyordu, karakalem işlerimi de görüyordu. Senin resim çizmeye vaktin olmuyor al bununla fotoğraf çek diyerek makineyi bana verdi. İyi ki de vermiş. Benim için bir dönüm noktası oldu.
¾ Mehmet Turgut ile hayatlarınız nasıl kesişti?
¾ İki rulo filmi bitirdikten sonra güzel geri dönüşler de olunca ben bu işi dijital yapayım deyip dijital bir makine aldım ve Mehmet’le (Turgut) tanıştım.
Fotoğrafla ilgilenen bir arkadaşım bana Mehmet’in fotoğraflarını gösterdi. Mehmet’in bir tarzı var, her fotoğrafında bir duygu hissediyorsun ve bu benim çok hoşuma gitti. Özellikle ışığı dramatik kullanımı çok ilgimi çekti. Arkadaşımla birlikte Mehmet seninle tanışıcaz deyip gittik, Mehmet de gelin gelin bi kahve içelim dedi ve orada başladı dostluğumuz. Ben stüdyoya gidip gelmeye başladım. Amatörce Mehmet’e yardımcı oluyordum ve o esnada da işi öğreniyordum.
¾ Uzun yıllar fotoğraf çeken bir insan olarak günlük yaşadığın olayları da kare kare gördüğün oluyor mu?
¾ Kesinlikle. 7/24 bu işin içinde olunca bir dergide gördüğüm fotoğrafın nasıl çekildiğinden tut sokakta yürürken bir ışığın altından geçerken “vay be bu ışık şöyle kullanılırsa çok acayip olur” dediğim çok oluyor. Güzel manzara gördüğüm zaman hemen gps’i açıp o noktayı belirleyip saati not alıyorum. Orada bir fotoğraf görüyorum ve bunu kullanabilirim diyorum.
¾ Ara Güler fotoğrafın okulu olmaz der. Sence fotoğraf işinde okulun önemi nedir?
¾ Benim için diploma bir kağıt parçası... Ara Güler de alaylı bir fotoğrafçı olmasına rağmen birçok insana ders veriyor. Türkiye’de en önemli fotoğrafçılardan biri. Fotoğrafçılık yolu, bir üniversiteden geçmiyor. Doğuştan gelen bir yetenek. Geliştirilir ama temelde yaratıcılık ve gözle alakalıdır.
¾ Fotojeniklik diye bir şey var mı?
¾ Zamanında kız tavlamak için üretilmiş bir laf gibi geliyor bana. Türkçesi “Çok güzelsin geç şöyle de bir fotoğrafını çekeyim” demek gibi bir şey. Herkesin fotoğrafı çekilebilir ve herkes fotoğrafta güzel çıkabilir.
¾ Photoshop kullanımı çok tartışılır hale geldi...
¾ Bir foto muhabiri photoshop ile olayları farklı hale getirebilir. Bir insanı çok farklı gösterebilir, fotoğraftaki olayı abartabilir ve daha dramatik hale gerirebilir. Fotoğrafı olduğundan daha farklı bir hale soktuğun anda foto muhabirliği işinden çıkıyor. Mesela photoshop Moda fotoğrafçılığında kullanması gerekir. Bir mankenin yüzünü yarım saat değil de üç saatlik bir makyajla pürüzsüz hale getirebilirsin ve photoshopa gerek kalmaz. Photoshop pratiklik anlamında işmizi kolaylaştırıyor diyebilirim. Bence foto muhabirliği dışında her alanda photoshop kullanılabilir.
¾ Fotoğraf çekimlerinin uzunca bir ön hazırlığı oluyor. Neler olursa çekim kötü geçer?
¾ Bu bir ekip işidir. Düşen taşları yerine koyabiliyosan o iyi bir ekiptir. Herhangi bir aksilik çıktığında yok olmadı bunu yarın çekelim diyemezsin. Sorun ne olursa olsun bir şekilde çözüme gidiliyor ve o iş en iyi şekilde hallediliyor.
¾ 46 Ekibi olarak birçok yabancı sanatçının fotoğraflarını çekiyorsunuz. Onlardan nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
¾ Özellikle Mehmet’e gelen yorum çok hızlı çalışıyor olması. Bunun nedenini ben de bilemiyorum ama her şey çok hızlı gelişiyor, çok hızlı çekiliyor ve çok hızlı sonuçlandırılıyor. Çekimi yaparken, hemen bitsin diye değil de insanları yormadan işi bitirelim diye çalışıyoruz. İyi mi kötü mü tartışılır. Makyaj ve saç yapan arkadaşlarımızdan “abi ben iki saat uğraşıyorum sen iki dakikada çekiyorsun” diyen de oluyor tabii. Çekeceğin fotoğrafı kafanda tasarladığın için onu yakaladıktan sonra iş bitiyor ve onun ötesine geçme ihtiyacı olmuyor.
¾ Digital makineler ve iphone ile herkesin fotoğrafçılığa soyunması ile ilgili ne düşünüyorsun?
¾ Herkesin fotoğraf çekiyor olması iyi bir şey ama bu işi profesyonel olarak yapmak ayrı bir şey. “Fotoğrafçıyım” diyebilmek o kadar kolay değil. En yakın arkadaşım Mehmet beni desteklemesine rağmen benim de fotoğrafa geçebilmem dört senemi aldı.
¾ Antimatter-Epitaph klibi sana ait ve mezar taşında Fethi Karaduman adı geçiyor. Klibin hikayesi nedir?
¾ Depresyonda olduğum bir dönem Antimatter’ın Planetary Confinement albümünü iki üç ay boyunca ard arda dinliyordum. Albümü dinlerken benim kafamda klip dönüyordu. Hikayede resmettiğim mezar aslında benim ve başındaki de sevgilisi. Ama o mezar aslında dedemin. Bu mezarlığı kullanmamın sebebi de, dedem beni çok görmek istemiş ama ben doğmadan vefat etmiş. Ben de ismimi dedemden alıyorum zaten. Ben bu hikayeyi çektim ve Mick Moss’a gönderdim. Bu klibi dedeme ithafen yaptığımı ve Epitaph parçasına da uyduğu için o parçayı kullanabilir miyim diye sordum. Önceden Mick ile konuşup şöyle bir proje yapalım durumu olmadı. Ben bu hikayeyi çektikten sonra paylaştım. Mick de tek şartla kabul edeceğini ve bunu resmi klip yaparsak kullanabileceğimi söyledi. Çok mutlu oldum tabii ki. Klibi onlara teslim ettim ve üzerinde herhangi bir değişiklik olmadan yayınlandı.
Katkılarından dolayı Eray Sarıgöl ve Samet Paşalıoğlu'na teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder